SİYASETTE SANAL
GERÇEKLİK İNŞASI
Demokrasi
en genel anlamıyla halkın kendini yönetebildiği sitemin adıdır. Tarihsel
süreçte birçok kavram setini bünyesine alarak geniş bir içerik kazanmıştır. Bir
toprak parçası üzerinde en büyük siyasal örgütlenmeyi ifade eden devleti
oluşturan üç temel unsur; halk, toprak ve egemenliktir. Demokrasi bu üç
unsurdan özellikle egemenliğin kullanımı ile ilgilidir. Egemenliğin kullanım
şekli, aynı zamanda yönetim biçimlerini belirler. Egemenlik meşruiyetini
halktan alıyorsa, yani egemenlik halka aitse, bu yönetim şeklinin adı
cumhuriyettir. Ancak bir rejimin cumhuriyet olması, onun demokratik olduğunu
göstermez. Yönetim şeklinin monarşi ya da cumhuriyet olmasının demokrasi ile
bağlantısı teorik olarak da pratik olarak da yoktur. Kemal Gözler bunu şöyle
ifade etmektedir; “Kanımızca cumhuriyet,
devlet başkanlığının irsî olarak intikal etmediği devlet şekli ve monarşi de
devlet başkanlığının irsî olarak intikal ettiği devlet şekli olarak
tanımlanabilir. Görüldüğü gibi bu tanımlara göre, cumhuriyet ile monarşi
birbirinin karşıt kavramlarıdır. Bu tanımlarda demokrasiye atıf yoktur.
Cumhuriyetlerin ve monarşilerin demokratik olup olmadığı ayrı bir sorundur.”(1).
Demokrasinin
normatif yönüne bakıldığında “halkın halk tarafından halk için yönetimi” olarak
değerlendirmek gerekir. Ancak bu ideal duruma ulaşmak kolay değildir.
Uygulamada ise demokrasinin varlığı şu ölçütlerle tanımlanabilir; “(1) Etkin siyasal makamlar seçimle işbaşına
gelmelidir. (2) Seçimler düzenli aralıklar ile tekrarlanmalıdır. (3) Seçimler
serbest, adil olmalı, ve genel oy ilkesi uygulanmalıdır. (4) Seçimlere birden
fazla siyasal parti katılabilmelidir. (5) Muhalefetin iktidar olabilme şansı
olmalıdır. (6) Ülkede temel kamu hakları güvence altına alınmış olmalıdır.”(2).
Bu ölçütlerin şekil niteliği dikkate alındığında, demokrasinin içerik olarak
taşıdığı ölçütler de akla gelebilir. Çeşitli kaynaklarda farklı içeriklere
vurgu yapılsa da; insan hak ve hürriyetlerinin korunması, kuvvetler ayrılığı,
bağımsız yargı erki, hukuk devleti, alternatif enformasyon ve laiklik gibi
kavramların, demokrasinin günümüzdeki içeriğinin temellerini oluşturduğunu
söyleyebiliriz.
Platon,
Devlet adlı eserinde, demokrasinin şekilsel özelliklerinin onun kolaylıkla
bozulmasına neden olabileceği tehlikesine dikkat çekmiştir. Demokrasinin
günümüzde kazanmış olduğu içerik, şekilsel alandaki olası tehditleri ortadan
kaldırabilmektedir. Ancak bunun için içerikte bulunan kavramların hepsinin ayrı
ayrı ve birlikte çok önemli olduğunu vurgulamamız gerekir. Burada özellikle
alternatif enformasyon üzerinden bir değerlendirme yapmaya çalışacağım.
Cumhuriyet, yönetimin meşruiyeti halka dayandığından akla hitap ederken,
monarşide birliğin sağlanması, semboller üzerinden duygulara dayalı olarak
gerçekleşir (3). Bunu algılaması biraz güç olsa da şöyle ifade etmek mümkündür.
Egemenlik tektir ve bölünmez, paylaşılmaz. Cumhuriyet rejiminde halk egemenliği
temsil yetkisini bir hükümete seçimle devreder. Hükümeti oluşturan kişiler,
meşruiyetini halktan aldığı için, halkın çıkarlarına uygun hareket etmek
zorundadır. Bir iktidar baskı ve zor kullanmaya yöneldiğinde meşruiyetini
kaybetmeye başlar. Halk seçimlerde başka bir iktidara meşruiyet zemininde
egemenliği temsil yetkisi verir. Burada vurgulanması gereken konu, egemenliği
temsil yetkisinin, egemenliği kullanma yetkisinden farklı olduğudur. Monarşide
ise, hükümdar egemenliğin sahibi ve kullanıcısıdır. Meşruiyetini geldiği soydan
alır. Halkın bunu yasal olarak kabul etmesini beklemek doğru değildir. Çünkü
egemenliğin sahipliği yasadan çok inanca dayanır. Dolayısıyla monarşide
birliğin semboller üzerinden ve duygularla gerçekleştiği söylenebilir. Aslında
bu söylemi bir adım ileri götürebiliriz. Adı konmamış bile olsa, tek kişinin
yönetimin bütün süreçlerine (planlama, teşkilatlandırma, koordinasyon,
yöneltme, denetim) hâkim olduğu ve yönetilenler tarafından bunun (zora dayalı
ya da gönüllü) kabul edildiği bir sistemde, bu tek kişinin iktidarının yasadan
çok duygu ve sembollere dayalı olarak sürdüğünü söylemek yanlış
olmayacaktır.
Akla
dayalı bir sistemin başarısı için, aklın yönetime yansıması esas olmalıdır. Bu
iki şekilde olur; 1. Egemenliği temsil yetkisini veren halkın neden oy
verdiğini duygulardan bağışık olarak bilmesi gerekir, 2. Yönetim sürecinde de
halkın yönetimi etkileyebilme gücünün ve mekanizmalarının bulunması gerekir. Bunun
için de yapılacak seçimlerde sandık başına giden halkın her konuda alternatif
bilgi kaynaklarına özgür ve bilinçli olarak ulaşabilmesi beklenir. Demokratik
yöntemlerden yararlanarak iktidara gelen bütün otokratik yönetimler, öncelikle
halkın bilgiye erişimini kontrol etmek isterler. Rus
tanklarını Berlin sokaklarında görene kadar Almanların Rusları yendiklerine
inandıkları söylenir. Otokratik yönetimler, politikalarının sorgulanmasını
istemezler. Bu iki nedenden kaynaklanabilir; ya iktidar gücü bir gurup çıkar
çevresi tarafından kullanılmaktadır ve bu düzenin sürdürülmesi gerekmektedir ya
da liderin gerçeklikle olan bağı bir şekilde kopmuştur. Her iki durumda da
politik söylem, yeni bir sanal gerçeklik inşası ve inşa edilen sanal
gerçekliğin desteklenmesi için kullanılır.
Tek
kişinin yönetiminde politik söylem, öncelikle bir meşruiyet oluşturma üzerine
kuruludur. Yukarıda bahsettiğimiz şekilde, eğer yönetim şekli monarşi ise,
zaten meşruiyet kaynağı bellidir. Ancak cumhuriyet rejiminde otokratikleşen bir
yönetim, akla ve hukuka dayanan bir meşruiyetten inanca dayanan bir meşruiyete
geçiş yapmak zorundadır. Çünkü hiçbir halk baskı ve kötü yönetimi gönüllü
olarak kabul etmez. Bu aşamada birliğe ilişkin bir inanç oluşturulmaya
çalışılır. Türkiye'de siyaset biliminde karşılığı olmayan "milli
irade" söylemi böyle bir çabanın ürünüdür. Seçimler hiçbir zaman bir
toplumun tamamının iradesini yansıtmaz. Seçimler sadece milli egemenliği temsil
yetkisinin yürütme boyutunu belirler. Çünkü milli egemenliğin kullanımı,
yasama, yürütme ve yargı erkleri eliyle gerçekleşir. Milli irade söylemi,
inanca dayalı meşruiyet oluşturma çabasının ilk adımıdır. Bu aynı zamanda
siyasetin nesnel gerçeklikten kopmaya başladığı noktadır.
İktidarları
en çok zorlayan konulardan biri, halkın alternatif enformasyona bağlı olarak,
gerçek bilgiye erişiminin olmasıdır. Bu nedenle iktidarların medya ile
ilişkileri, akademik çalışmalara konu olacak kadar geniş ve önemli bir konudur.
Elbette medyanın da sorumlulukları ve uymak zorunda olduğu etik kuralları
vardır. Özellikle kamu politikası süreçlerinde medya, halkın kamusal bir sorun
hakkında farkındalığının artırılmasını sağlayarak, bu konuda üretilen kamu
politikasının uygulamasının başarısına olumlu yönde katkı sağlar. Ancak siyasi
iktidarlar, kamu politikası sürecinin başlangıcı olan "kamusal bir sorunun
tespiti" konusunda her zaman kamu yararına hareket etmeyebilir. Oysa kamu
yararı her kamusal faaliyetin ruhunu oluşturan bir kavramdır (4). Böyle bir
durumda medya, halkın alternatif kaynaklardan haber alma hakkını gözetmek
durumundadır. Elbette her medya kuruluşu farklı siyasi görüşleri
destekleyebilir, nesnel gerçekliğin sadece bir boyutunu yansıtma politikası
izleyebilir. Ama nesnel gerçekliğin çarpıtılması, insanlara sanal bir cennet
sunulması medyanın "kamu görevi" yapma sorumluluğu ile
uyuşmamaktadır. Siyasi iktidar-medya ilişkilerinde medya patronlarının bir
takım haksız çıkarlar için kendilerini siyasi iktidara yakın olarak
konumlandırmaları, çok sık rastlanan olgulardandır. Burada nesnel gerçekliğin
bir boyutunu sunmak ile, halkı aldatmak arasında oldukça kalın bir çizgi
vardır.
Bu
tespitlerden sonra Türkiye üzerine değerlendirmemize başlayabiliriz. Türkiye,
"Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi" uygulanmaya başlandıktan sonra
yapılacak ilk seçimlere yaklaşmaktadır. Seçimlerin 2023 Haziranında yapılacağı
yönündeki siyasi iktidar söylemine rağmen, 2022 yılında baskın bir erken seçim
ya da 2023 ilkbaharında erken seçim ihtimalleri ise siyasi çevrelerde
tartışılmaktadır. Anayasanın 101. Maddesinde Cumhurbaşkanının en fazla iki defa
seçilebileceği hükmü bulunmaktadır. 2017 yılında yapılan değişikliklerde bu
maddeye dokunulmamış olması, maddenin yürürlükte kalmasını sağlamıştır. Mevcut
Cumhurbaşkanı'nın yeniden aday olabilmesi, sadece TBMM'nin seçimlerin
yenilenmesi kararı almasına bağlıdır. Bu nedenle seçimin siyasi iktidarın
söyleminde yer aldığı tarihten önce yapılması, R.Tayyip Erdoğan'ın yeniden aday
olabilmesi için hukuki bir zorunluluktur. Ancak seçimin zamanında yapılması
tercih edildiğinde mevcut Cumhurbaşkanı'nın adaylığına hangi yargı kurumunun
karşı çıkabileceği, cevabı olmayan bir soru gibi durmaktadır. Elbette
seçimlerle ilgili tek sorun bu değildir.
Seçime
doğru yol alırken, Türkiye'deki alternatif enformasyon konusunda büyük sorunlar
olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Halkın doğru ve tarafsız bilgiye erişimi
neredeyse olanaksız hale getirilmektedir. Ekonomik bir krizin içinde olan
ülkede alım gücünün düşmesi ve yüksek enflasyon, daha önce yaşanan krizlerle
kıyaslandığında siyasi iktidarın oylarında beklendiği oranda büyük düşüşlere
yol açmıyor görünmektedir. İşte tam da sorgulanması gereken olgu budur. AKP
iktidarının çok başarılı olduğu konuların başında kendi kitlesini konsolide
etmek olduğunu söyleyebiliriz. Bu başarının en önemli bileşeni, kendi seçmen
kitlesinin taraftarlaştırılmasıdır. (Siyaset ve taraftarlık konusundaki yazım
için (5) linkine bakabilirsiniz.) Taraftarlaştırılan kitleyi nesnel gerçekliği
algılamaktan uzak tutacak bir medya düzeni ve siyasi iktidarın söz konusu kitle
üzerinde kendi sanal gerçekliğini yaratan siyasi söylem, AKP'nin kitlesini
konsolide etmede kullandığı stratejinin diğer bileşenleri olarak görünmektedir.
Burada
bir kavramdan söz etmekte fayda vardır. Dünyada 2016 yılının en önemli kavramı
olarak kabul edilen "Post-Truth" (Gerçek Ötesi) kavramı, nesnel
gerçekliğin medya ve siyasi söylemle dönüştürülmesi ve sanal gerçeklik inşasını
açıklayan bir kavramdır. Postmodern çağda bireyin gerçekliği anlamlandırmadaki dönüşümünün
siyasi etkileri konumuzun özünü oluşturmaktadır. Çelik bu durumu şöyle ifade
etmektedir; "Eğer birey örneğin
siyaset alanında postmodern dönemin aşırı ayrıntılı ve karmaşık niteliğinde
kime güveneceği konusunda rasyonel bir tavır alamayarak, bir biçimde özdeşlik
kurduğu bir uzmana hak ve yetkilerini devrediyorsa, mutlak gerçeklik veya
mutlak doğruluk tartışmaları anlamını kaybetmektedir"(6). Diğer bir
ifadeyle artık birey, kendi adına düşünmesi için güvendiği bir figürün
yarattığı sanal gerçekliğe olan inançla tavır almakta ve hareket etmektedir. İnanç,
bilginin olduğu yerde son bulur. Bilmek, nesnel gerçekliğin bütün boyutlarıyla
kabulüyle olur. Nesnel gerçekliği çarpıttığınızda ya da bütün boyutlarının
algılanmasını engellediğinizde, inanç da varlığını sürdürecektir. Sanal
gerçeklik inşasında olan da aslında budur. Birey, inandıklarını doğru kabul
eder. Bireyin doğru kabul ettiği sanal gerçekliğin karşısına nesnel gerçekliği
çıkarma çabası ise, çoğunlukla sanal gerçekliğin koruma duvarlarına çarpar ve
sonuçsuz kalır. Burada anlatmaya çalıştığım konu, hiç kimseye ne yapması
gerektiğini hatırlatmak değil, rasyonel bir analiz çabası olarak görülmelidir.
Medyada
bir şekilde kolaylıkla yanlışlanabilecek söylemlerin siyasi iktidar tarafından
sıklıkla dile getirilmesi, aslında halkın bütünü için yanıltma amaçlı bir
söylem olarak görülmemelidir. Türkiye'nin ekonomik büyüklükte aşağılara
düşerken ilk on ekonomi içerisinde yer almasının kısa ve orta vadede
imkansızlığını bilmemek mümkün değildir. Ancak siyasi söylem, tam da kendi
kitlesinin sanal gerçeklik algısına uygun bir yaklaşımı yansıtmaktadır.
Böylelikle yaşadığı nesnel gerçeklik ortamındaki sorunların yakın zamanda ortadan kalkacağına inanan bir
kitlenin siyasi tavır ve tercihleri konsolide edilmiş olmaktadır. Elbette bu
inanç, nesnel gerçeklikle bağdaşmayan kavram setleriyle de desteklenmektedir.
Kitlenin karşısında bütün kötülüklerin kaynağı olduğuna inanılan bloklar
oluşturulmaktadır. Dış güçler, faiz lobisi, terörist destekçisi gibi içeriği
doldurulmaya muhtaç kavramlar, zaten inanmaya hazır kitleyi daha fazla bir
arada tutmakta ve çözülmeyi yavaşlatmakta/durdurmaktadır. Mevcut medya
düzeninde siyasi söylemin yanlışlanabileceği iletişim araçları kontrol altına
alınmakta ve devlet bir baskı aygıtına dönüştürülerek nesnel gerçekliğin
farkında olan kitlenin eylemsizleştirilmesi sağlanmaktadır. Demokrasilerin
başarı ile sürdürülebilmesi için halkta demokrasi bilincinin yerleşmiş olması,
ahlaki düzeyde olgun bir toplumsal yapının var olması ve insanların alternatif
bilgi kaynaklarından nesnel gerçekliğin farklı boyutlarını öğrenebilme
imkanlarının bulunması gerekmektedir. Aksi halde seçimler aynı rengin tonları
arasında bir seçime dönüşür. Aynı siyasi hareketin farklı fraksiyonları
(bölüngüleri) vatandaşa alternatif olarak sunulabilmektedir. Oysa hiçbir sorun,
kendisini yaratan bakış açısıyla çözülemez.
Yaklaşan
seçimler konusunda umudumu muhafaza etmekle birlikte, muhalefetin işinin
sanıldığı kadar kolay olmadığını düşünenlerdenim. Seçim daha da yaklaştıkça
güvenlikçi politikaların da desteği ile, elindeki kitleyi konsolide etme
başarısını gösteren siyasi iktidarın seçimden istediğini alarak çıkması ihtimal
dahilindedir. İnancı bilgiye dönüştürecek mekanizmalar bulunmadığı sürece,
siyasi iktidar bu yarışta avantajlı görünmektedir. Muhalefet açısından geniş
halk kitlelerini nesnel gerçeklikle buluşturmada sorun yaşanabilir, ancak bu
asla mazeret olmamalı, umutsuzluğa düşürmemelidir. Muhalefet için Kartacalı
komutan Hannibal'ın meşhur sözü ile bir hatırlatma yapmak isterim. "Ya yol
bulacağız, ya da yol yapacağız".
Saygı
ve sevgilerimle...
Özkan
Leblebici
(1) Kemal
Gözler, “Cumhuriyet ve Monarşi”, Türkiye Günlüğü, Sayı 53, Kasım-Aralık 1998,
s.27-34. (www.anayasa.gen.tr/cumhuriyet.htm; 1.5.2004).
(2)
Kemal Gözler, a.g.e.
(3)
Kemal Gözler, a.g.e.
(4) https://www.blogger.com/blog/post/edit/6437777967896832870/4849115083371842449
(5) https://strasam.org/stratejisiyaset/siyaset-bilimi/siyaset-ve-taraftarlik-534
(6)
Nuriye Çelik, "Post-Truth Çağında Gerçekliğin Sosyal İnşasına Sosyolojik
Bir Bakış", Elektronik Sosyal Bilimler Dergisi, (C.20, S.79), Temmuz 2021,
s. 1540-1555, www.esoder.org
Bu yazı STRASAM'da yayımlanmıştır.
https://strasam.org/stratejisiyaset/siyaset-bilimi/siyasette-sanal-gercekligin-insasi-756