18 Mart 2020 Çarşamba


PANDEMİ VE KÜRESEL BİR DEĞERLENDİRME
            Sevgili dostlar, Çinlilerin bir bedduası varmış. Kızdıkları insanlar için "Tuhaf zamanlarda yaşayasın" derlermiş. Bize kim kızdı bilmiyorum ama bundan daha tuhaf zamanlarda yaşamanın kaderimiz olmamasını umuyorum. Dünyada Dünya Sağlık Örgütü tarafından ilan edilmiş bir pandemi yaşanıyor. Üç ay gibi kısa bir sürede, önce ulusal düzeyde başlayan sonrasında uluslararası düzeyde tedbirler alınmasını gerekli kılan bir salgın hastalık, dünyanın bütün sistemini baştan aşağıya sarsmaya başladı. Daha önceki yazılarımda belirttiğim gibi, dünya bu salgından sonra asla "eski dünya" olmayacak. Çünkü ulusal ve küresel sistemin üzerine kurulduğu bütün arz-talep, üretim ve tüketim kalıpları mevcut paradigmanın kaldıramayacağı bir noktaya sürüklenmektedir. Aslında bunun ayak sesleri çok önceden duyulmaya başlanmıştı. Belki de bu pandemi, yaşanan sürecin beklenmeyen ölçüde hızlanmasını sağladı. Biraz geriye gidelim.
             Fransa'da bir yıldan fazla süredir devam eden "Sarı Yelekliler" eylemlerini hatırlayın. Göstericilerin eylemleri, temel bireysel hakların ve sosyal güvenliğin gerektiği gibi sağlanması taleplerini dile getirerek başlamıştı. Herkes eylemlerin birkaç ay içinde sönümleneceğini bekliyordu ama beklenmeyen oldu. Hükumet küçük tavizler vermesine rağmen gösterileri tamamen engelleyemedi. Burada temel etken, sebebin yeterince algılanamamış olmasıydı. Küresel sistemin ürettiği eşitsiz ilişkilerin ve yarattığı adaletsizliğin önce çevre ülkelerde ortaya çıkması bekleniyordu. Ama Fransa bir merkez ülke olarak böyle bir eylem düzeyi için oldukça uç bir noktaydı. Aslında çevre ülkelerde tepkiler yok değildi ama küresel hegemonya, bu çığılıkları farklı ve yetersiz düzeyde ele alıyordu. Neo-liberal dönem olarak adlandırılan 1980 sonrası süreçte, kapitalizm (dolayısıyla küresel sermaye) kendisini hiç olmadığı kadar güçlü hissediyordu. Bu gücünü de küresel bir hegemonyanın devamı açısından oldukça etkili biçimde kullanıyordu. Bu sayede Fransa'da ortaya çıkan ve beklenenden uzun süren olaylar, kısmen başka ülkelere yayılsa da yoğun olarak bu ülke gündeminde kaldı. Temel sorun, gelir adaletsizliğiydi ve bu yalnızca Fransa'nın sorunu da değildi. Gerçeğin algılanması için ise, bugün yaşadıklarımızın yaşanması gerekiyordu.
            Gelir adaletsizliği konusunda küresel sermayenin, bu olguyu kapitalizmin devamı için gerçek bir risk unsuru olarak gördüğü, özellikle Birleşmiş Milletler tarafından tanımlanan "Bin Yıl Hedefleri" olarak tanımlanan hedeflerden de algılanabilmektedir. 2000'li yıllarda birçok uluslararası kuruluş tarafından, sürdürülebilirlik (!) açısından farklı boyutlarda risk olarak tanımlanan gelir adaletsizliği, yaşadığımız küresel pandemi ile, üst düzey örgütlerin toplantılarında ve raporlarında dile getirilen bir sorun olmanın çok ötesine geçmiştir. Düşük gelir gurubundaki kitlelerin sağlıksız ve yetersiz beslenme koşullarının, sadece onların sorunu olmaktan çıktığı bir dönemi yaşamaya başladık. Aslında her afet sonrasında bu afetten etkilenen kesim yoğun olarak düşük gelir gurubundaki insanlar olurken, bu defa farklı bir şey oldu. İnsanlar aralarındaki sınırları belirleyen çizgilerin, ülke sınırlarının, şehirlerin, semtlerin, caddelerin, binaların, duvarların, tel örgülerin ya da paranın belirlediği çizgiler olmadığını görmeye başladılar. Gerçek çizgi yaşamla ölüm arasında evrensel bir çizgiydi. Bu gerçek aynı zamanda şunu ortaya koyuyordu. Herkes güvende değilse, kimse güvende değildi. Eşitsiz mübadele ilişkileri üzerine kurulu bir sistem olarak kapitalizmin zayıf noktası, küçücük canlıların neler yapabileceğini kestirememiş olmasıydı.
            Pandemi ilanı ile birlikte gerçekleşen olaylar dizisini bu açıdan ele alabiliriz. Borsalar çöktü,petrol fiyatları tarihisel düşük seviyelere gelirken, yükselmesi beklenen altın da düştü. İnsanlar artık sistemi ayakta tutan kolonlara güvenmiyor ve likit kalmayı tercih ediyordu. Her zaman türev ürünlerle insanlara bir kaçış yolu öneren sistem, artık çıkış yolunun kalmadığını kendisi de görüyordu. Ülkeler ardı ardına parasal genişleme önlemleri açıklamaya başladılar. Aslında yaşananlar, 1929 krizine oldukça benziyordu. Pandemi nedeniyle bir talep şoku yaşanmış ve sistem durma noktasına gelmişti. Keynes'in ruhu küresel ekonominin üzerinde geziyordu. Ama öncekinden farkı, bu defa insanların yaşamla ölüm arasında kalması nedeniyle talepte uzun dönemli bir daralma beklentisiydi. İşte bütün sistemi allak bullak eden de buydu. Alınan önlemlerde düşük gelir gurubunun ağzına bir parmak bal çalma çabasını, sistemi ayakta tutabilme hayalinin talihsiz bir yansıması olarak görmek mümkündür.
            Bundan sonra olabilecekler tahmin etmek konusunda sistemden beslenen kitlenin umut pompalama gayretlerini yaşanan krizin kısa dönemli etkileri açısından ele alırsak, saygı duymamak mümkün değildir. Ancak uzun dönemde artık farklı bir dünyaya doğru evrildiğimizi kabul etmeliyiz. Marx tarafından tanımlanan beşli şemada kapitalizmin bir sonraki aşaması sosyalizm olarak bekleniyordu. Gerçekten bu olur mu bilemiyorum. Bunu -izm'lerden bağımsız olarak görmek gerekirse, dünya kapitalizmin yarattığı olumsuzlukları gördüğü için değişmek zorundadır. Bunun ilk işaretleri, pandemi ilanından sonra merkez ülkelerde meydana gelen  devletleştirme girişimleridir. Bireyler açısından bakacak olursak, tarihsel düzeyde devleti ortaya çıkaran koşullar, artık ona farklı işlevler yüklemektedir. Ve devlet dediğimiz politik örgütlenme, artık vatandaşına kulak vermek zorundadır.
                   Bundan sonra artık talep kalıplarının değişmesini öngörmek zor değil. Asıl önemli olan, insanın insan olduğunu hatırlamasıdır. Duygularını bile bir meta olarak tüketen insanlardan, artık duygularının farkında olan bir topluma evrilmemiz sürpriz olmamalıdır. Bir alıntıyla sözlerime son vermek istiyorum. Önemli olan ne kadar çok şeye sahip olduğumuz değil, ne kadar az şeye ihtiyacımız olduğudur. Buna bir ilave olarak şunu da söylemek mümkündür; Dünyayı güzellik kurtaracak, bir insanı sevmekle başlayacak her şey (alıntı)...
            Sevgilerimle...

Özkan LEBLEBİCİ

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder