KRİZ VE SONRASI
Sevgili dostlar, önceki yazılarımda
pandemi kaynaklı krizin küresel ve ulusal düzeydeki etkilerini tartışmıştım.
Bugün krizin küresel düzeyde yarattığı ekonomik ve sosyal sorunları bir kenarda
tutarak, ulusal düzeydeki tartışmalara odaklanmak istiyorum. Bütün dünyada vak'a
sayıları, ölüm rakamları ve aşı çalışmaları en önemli gündem maddeleri olurken,
kriz sonrasında yaşanacak siyasal değişimler, toplumsal ve bireysel tercihlerde
yaşanacak dönüşümler gibi önemli konular az da olsa gündemde kendisine yer
bulabiliyor. Oysa bir süre sonra, afet yönetiminin en önemli safhalarından olan
afet sonrası döneme ilişkin iyileştirme ve zarar azaltma safhalarının, birçok
ülke açısından yeni siyasal ve toplumsal düzen içerisindeki konumları üzerinde
belirleyici olacağını bilmek ve bu süreçlerin yönetimini şimdiden planlamak, siyasal
iktidarlar için bir tercih olmaktan çok zorunluluk olarak algılanmalıdır.
Salgın hastalıklar, afet yönetim
sürecine uygun olarak yönetilmesi gereken krizleri doğuran afetlerden biri
olarak kabul edilmektedir. Afetlerin etkileri değerlendirildiğinde, kriz
yönetiminin nesnesi olan birincil etkiler, bütün sürecin yönetimi içerisinde nispeten
az yer tutar. Kriz yönetim sürecinde kısmen ikincil etkiler dediğimiz, birincil
etkilere bağlı olarak ortaya çıkan etkiler de görülür. Bu süreçte siyasal
iktidarların başarısı, afet etki matrisi ile belirlenen ikincil ve müteakip
etkilerin ne kadar planlandığı, buna ilişkin ihtimalat planlarının ne kadar
hazır olduğu ve sürecin lojistik desteği konusunda hangi hazırlıkların
yapıldığı ile yakından ilgilidir. Krizlerin en önemli özelliği, koşulların
hızla değişmesi ve bu hızla değişen koşullara yönelik sür'atli tepki
verilebilmesi gerekliliğidir. Her krizin yönetimi, kaçınılmaz olarak siyasal
iktidarlar açısından yönetme sorumluluğu gerektirir. Yani kriz anında
yönetmekten sorumlu olan kişi ve kurumlar, bu sorumluluklarını devredemezler,
yapılan hataların siyasal sorumluluğundan kaçınamazlar. Bunun yanında, kriz
yönetiminde yönetim bilimi açısından hiç tercih edilmemesi gereken hareket
tarzları vardır. Bunlardan biri, krizin halk üzerinde yarattığı algıları
yönetmeye odaklanıp, birincil sorunları algı yönetimi üzerinden tanımlama
girişimidir. Yani siyasal iktidar, kendi iktidarının halk üzerindeki algısını
yönetmeyi, krizin toplum üzerindeki etkilerini
yönetmekten daha fazla dikkate alır. Çünkü siyasal iktidarların birçoğu,
krizleri yönetmekteki başarısızlıklar sonrasında siyaset tarihinin tozlu
sayfaları arasına gömülür. Bu yaklaşım, kriz yönetimindeki karmaşıklık
düzeyinin kontrol dışına çıkmasına neden olabileceğinden, çok olumsuz sonuçlar
doğurabilir. Ortaya çıkan olumsuz sonuçlar, devlet aygıtını yönetme
sorumluluğunu almış siyasal iktidarı, daha baskıcı ve şeffaf olmayan bir
yönetim anlayışına doğru itebilir. Kriz dönemi sonrasında ise, bu baskıcı
yönetim pratiği, siyasal iktidarları bir güç sarhoşluğuna iter. Sonrasında
demokratik toplumsal kazanımlar ortadan kalkabilir ve siyasal iktidar kendi
devamlılığını, devlet aygıtının bir baskı unsuruna dönüştürülmesi ile yeniden
tanımlanması üzerinden sürdürmeye çalışır.
Kriz döneminde asla yapılmaması
gereken bir diğer yaklaşım, yönetimin bütünlüğünü bozucu kararlar vermek ve
tercihlerde bulunmaktır. Üniter devlet yapısına sahip ülkelerde yerel
yönetimler, siyasal özerkliği olan ayrı bir yapıyı değil, devletin yönetsel bir
birimini ifade eder. Anayasamızda 123. Maddede tanımlanan "idarenin
bütünlüğü" kavramı devletin üniter yapısına vurgu yapar. Yani bir yerel
yönetim biçimi olan belediyeler, zaten devlet adına idari işlem ve eylemlerde
bulunan birimlerdir. Oysa siyasi iktidar, bu yapıları devletin bir yönetsel
birimi değil de siyasi rakibi olarak görürse, bu devletin üniter yapısına karşı
takınılmış bir tutuma denk düşmektedir. Bir belediye aşevi işletiyorsa, vatandaşların
yardım için bağış yapmasına ön ayak oluyorsa, bu uygulamalar zaten devlet adına
yapılan uygulamalardır. Bunlara engel olmak ise, Anayasanın temel dayanağı olan
üniter devlet yapısına yönelmiş bir anlayışı temsil etmektedir. Yani belediyenin
siyasi özerkliğe sahip bir birim gibi davrandığı iddia edilmektedir. Bu
yaklaşım elbette Anayasanın ruhuna tamamen aykırı bir tutumdur. Belediyenin
yardım faaliyetlerinin "devlet içinde devlet olmaz" denilerek
engellenmesi ise idarenin bütünlüğü ilkesini bilmeden yapılan bir söylem gibi
görünmektedir. Hele ki, aşevlerinin faaliyetlerinin engellenmesi, yine
Anayasanın 126. Maddesinde belirlenen "yerel halkın yerel ihtiyaçlarını
karşılamakla sorumlu" belediyenin görevlerine alenen müdahale anlamını
taşımaktadır. İşin vicdani boyutunda ise, bir insanlık dramı oluşmaktadır. "Aşevinden
kimler yemek yer?" sorusuna verilebilecek cevabı olan, bu dramın nereden
kaynaklandığının da cevabını verebilecektir.
Kriz sonrasına baktığımızda,
önümüzdeki dönemde karşımızda büyüyen sorunlar silsilesinin en temel bölümünü
işsizlik sorunu oluşturmaktadır. Hizmet sektöründe çalışan birçok insan, bu
krizle birlikte işini kaybetmeye başlamıştır ve bu trendin kriz bittikten sonra
kısa sürede tersine dönemeyeceği bilinmektedir. Kamu politikası kamusal
sorunları çözmek için sürdürülen yönetsel bir süreçtir. Yaşanan ve yaşanacak
olan işsizlik sorunu da çok büyük bir kamusal sorunun daha da büyük toplumsal
sorunlara dönüşme ihtimalini içinde barındırmaktadır. Bu soruna karşı politika
üretmek için siyasal iktidarın varlığını değil, devletin ve milletin bölünmez
bütünlüğünü önceleyen bir yaklaşım sergilenmediği taktirde, çok acı sonuçlarla
karşılaşmamız muhtemeldir. Bütün dünyada büyüme tahminlerinin yaklaşık 5-6 puan
düşürüldüğü bir ortamda, "yüzde beş büyüme hedefimizi muhafaza
ediyoruz" demek en hafif ifadeyle halkın zeka seviyesi ile alay etmektir.
Böyle bir zihniyetle hareket eden bir siyasal iktidarın, böylesine önemli
sorunlar karşısında yönetme sorumluluğunun bilincinde olduğunu düşünmek
gerçekten çok zordur.
Bu krizin öğrettiği ya da
öğrettiğini umduğumuz iki önemli sorun alanı daha mevcuttur. Kriz sonrası
dönemde bunların da politika süreçlerinin konusu olması gerekmektedir.
Bunlardan biri sağlık politikalarını, diğeri tarım politikalarını
ilgilendirmektedir. Tarım politikalarını daha sonraki bir yazının konusu olarak
kenara bırakırken, sıcak gündemimiz olan sağlık sistemini siyasi ikbal hırsını
bir kenara bırakarak dikkate almadığımız ve halkın menfaatlerini esas alan bir
sağlık politikası üretmediğimiz taktirde, bir sonraki sorunda ülke güvenlik
riskleriyle de karşı karşıya kalabilecektir. Bu konuda en büyük sorumluluk,
yönetme sorumluluğunu üzerine almış olan siyasal iktidara düşmektedir. Ancak yaşadığımız
krizde bile, bilim kurulu içerisine bilimle ilgisi olmayan insanların
yerleştirildiği bir ortamda bunun nasıl gerçekleştirilebileceği sorusu cevapsız
kalmaktadır. Günümüzde yaşadığımız krize, birinci basamak hizmetlerini ikinci
sıraya alıp, hastane temelli bir sağlık sistemi ile yakalanmış olan ülkemizin
ödediği ve ödeyeceği bedel, olması gerekenin
üzerinde olacaktır. Şehir hastaneleri için verilen hasta garantilerinin kamu
bütçesine getireceği yükün yeni oluşturulacak sağlık politikasında dikkate
alınması en büyük dileğimizdir. Ama eğer birileri bu sistemin çok iyi olduğunu
düşünüyorsa, o zaman geçmiş olsun demek dışında bir seçenek kalmamaktadır.
Ahde vefa ve vicdan duygusu olmayan
bireylerin oluşturduğu, akla ve bilime değer vermeyen bir topluma dönüşmenin
bedeli, bilimde ilerlemiş toplumların arkasından ibretle ve gıptayla bakmaktır.
Zaman ayrışma değil, bütünleşme zamanıdır. Bunu sağlamak için de siyasal
iktidara çok önemli bir sorumluluk düşmektedir. Dileğimiz, kriz sonrasında siyasal
iktidarın sorumluluğunun bilincinde olmasıdır.
Sevgilerimle...
Kısaca anlıyorum ki;Kriz yönetiminin siyasi yanı olamaz. Bu, durum ve daha önemlisi sonrası için telafi edilemez sonuçlar doğurabilir.
YanıtlaSilSiyasal kararlar daha çok politika süreçlerini belirlemede fark yaratır. Krizler ise, politika üretmek için zaman olmayan, süratle tehditlere karşı önlem alınmasını ve çözüm üretilmesini gerektiren olaylardır. Eğer krizi siyasi kararlarla yönetmeye kalkarsanız toplumu bölersiniz ve kriz yönetiminde başarısız olma ihtimaliniz çok yüksektir. Saygılar...
YanıtlaSil