HUKUK DEVLETİNE YOLCULUK-2
Sevgili
dostlar bir önceki yazımda hukuk devletini oluşturan kavramları bireysel
düzeyde yaptığım değerlendirmelerle açıklamaya çalıştım. Bu yazımda ise
kurumların hukuk devleti içerisindeki rolünü ve ilişkilerini ele almaya çalışacağım.
Düşündünüz mü, kurumları var eden nedir? Toplumların basitten karmaşığa doğru
bir evrim içerisinde olduğunu söyleyebiliriz. Toplumsal düzeyde karmaşıklaşan
ilişkilerin üssel bir artış gösterdiğini de söyleyebiliriz. Bu ilişkilerin
bireyin bireyle, bireyin toplumla ve bireyin devletle ilişkileri boyutunda
sürekli değiştiği görülmektedir. Bu anlamda toplumsal yaşamı düzenleyen hukuk
düzeni de sürekli bir değişim içerisinde olmak zorundadır. Öyle ki, özel
kişilerin ticari, medeni ve mesleki konularda karşısında her zaman bir özel
kişi bulması fiilen mümkün olmayabilir. Bu ilişki düzeyinin yaratabileceği
sorunların çözümü için ortaya çıkan yapı tüzel kişilik kavramıdır. Diğer bir
ifadeyle bir para ve/veya mal topluluğu hukuk nezdinde özel kişilerden farklı
yasal bir kişilik kazanır. (Tüze, yasa demek olduğu için kavram yasal kişilik
anlamına gelmektedir.) İşte bu tüzel kişilik, çeşitli amaçlarla oluşturulan
kurumlardır. Özel kişilerin bir şirket kurması, ya da özel ve tüzel kişilerin
bir araya gelerek sivil toplum örgütü kurması, ya da devletin bir kamu
hizmetini sunmak için tüzel kişiliği olan bir kurum oluşturması toplumsal
alanda ilişkilere farklı bir boyut kazandırır.
Tüzel
kişilik kanunlara uygun olarak oluşturulur. Bir şirketin nasıl tüzel kişilik
kazanacağı, ya da sivil toplum örgütünün nasıl tüzel kişilik kazanacağı ilgili
kanunlarda belirtilmiştir. Burada konumuz daha çok hukuk devleti olduğu için
devlette tüzel kişilik nasıl oluşturulur sorusunun cevabına bakalım. Anayasanın
123'üncü maddesinde; "kamu tüzel kişiliği (yani kurum/kuruluş), kanunla ya
da kanunun açıkça verdiği yetkiye dayanarak kurulur" ifadesi vardı. Bu
ifade 2018 yılındaki referandumla, "kanunla ya da Cumhurbaşkanlığı
kararnamesi ile kurulur" şeklinde değiştirildi. Bu değişiklik, tek bir
kişinin iradesiyle istediği tüzel kişiliği oluşturabileceği anlamına geliyor
ki, bu durum hukuk devletinin "idarenin öngörülebilirliği" ilkesinin
aşındırılmasını da beraberinde getirmektedir. Diğer taraftan özel kişilerin ve
özel hukuk tüzel kişilerinin bu kurum ve kuruluşlarla olan ilişkisinin
düzenlenmesi de meşruiyet zemininde sorunlu hale gelme potansiyeli
taşımaktadır. Bir kamu tüzel kişiliğinin oluşturulma maksadı kamu hizmetidir.
Kamu hizmetinin en önemli unsuru ise kamu yararıdır. Bu açıdan bakıldığında
kamu yararı niteliği bulunmayan kurum ya da kuruluşlar, uzun dönemde meşruiyet
sorunu yaratabilecektir. Örneğin sadece seçim bölgesini düzenlemek için bir il/ilçe
kurduğunuzda, burada oluşacak kuruluşların devlete belirli bir maliyeti vardır.
Oysa kamu yöneticilerinin en önemli sorumluluğu kamu kaynaklarını harcarken
hesap verebilir ve şeffaf davranmaları gerekliliğidir.
Oluşturulan
tüzel kişiliklere karşı da hukuk devleti anlayışının geçerli olması beklenir.
Yani bir yerde özel kişilere karşı tanınan hak ve özgürlüklere aykırı olarak
tüzel kişilikleri devletin yaptırım gücünü kullanarak baskı altında tutmak,
hukuk devleti anlayışı ile bağdaşmaz. Bunu daha da somutlaştırmak gerekirse, tüzel
kişilik kazanmış bir sivil toplum örgütünü sadece görüşleri ya da faaliyetleri
siyasal iktidarın hoşuna gitmediği için denetim ve yaptırım kıskacına almak,
hukuk devleti anlayışının siyasal iktidar tarafından içselleştirilmediğini
gösterir. Aynı durum, sahibinin siyasal iktidarla aynı düşünceyi taşımadığı bir
şirket tüzel kişiliğine yönelen yaptırımlarda da geçerlidir. Ayrıca ticareti
bozucu bu tür uygulamalar uzun dönemde ülkede yatırım ortamını ve siyasal
istikrarı da bozma potansiyeli taşır. Bunun sonucu yoksullaşma ve işsizlik
olarak kendini gösterir. Oysa siyasal iktidarlar, kendi rejimlerini kurmak
üzere iktidara gelmezler. Sadece kendi politikalarını uygulamak üzere gelirler.
Aksi halde bu durum açıkça darbe olarak adlandırılır. Bu konudaki en büyük
yanılgı, darbenin sadece silahlı güç aracılığıyla yapılacağını sanmaktır. Eğer
bir ülkenin rejimi anayasanın öngördüğü kurallara ve kurumlara aykırı olarak
değiştiriliyorsa, bunun adı siyaset bilimi yazınında "darbe"dir. Değişikliklerin
halk oyuna sunulmuş olması bu gerçeği değiştirmez. Çünkü demokrasilerde hak ve
özgürlükleri kısıtlama yönündeki düzenlemeler halk oyuna sunularak
meşrulaştırılamaz.
Tarihsel
süreçte toplumlar kurumsal yapıların ve kurumsal ilişkilerin geçerli olduğu bir
yapıya evrilirler. Eskiden geleneklere, inançlara ya da toplumun değer
yargılarına bağlı olarak sürdürülen ilişkiler, kurumsal, denetlenebilir,
öngörülebilir bir hal alır. Alman sosyolog F. Tönnies toplumların bu evriminin
cemaatten cemiyete olduğunu ortaya koymuştur. Tönnies'e göre bu evrim geri
döndürülemezdir ve kurumsallaşmış cemiyet yapısı içerisinde cemaatlerin
kurumsal bir gerçeklik olarak tanımlanması toplumu böler. Bu noktada yorumu siz
değerli okuyuculara bırakmayı uygun buluyorum. Sadece şunu vurgulamakla
yetinmek istiyorum; Kurumlar, hukuk devletinde kurumsallaşan ilişkilerin denge
unsurudur. Ancak tüzel kişiliği bulunmayan örgütlerin kurumsal refleksler
göstermesi, toplumda ayrışmayı körükler. Burada kastım inanç temelli ve tüzel
kişiliği olmayan örgütlerdir. Bunların halktan bağış toplaması, kurumsal yapıyı
ve onun güvencesi olan hukuk devletini etkisizleştirir. Hele ki, bunların
siyasal iktidar tarafından himaye edilmesi, siyaset biliminde hukuk devleti
tanımının tamamen dışında bir alana denk düşer.
Kamu
hizmeti sunumu maksadıyla tüzel kişiliğe haiz bir kurum oluşturulmasından
beklenen fayda, anayasada yazılı niteliklere uygun şekilde ve etkin olarak
sunulan bir kamu hizmetidir. Ancak kurulan kurumlar, bireysel hak ve özgürlükleri,
tüzel kişiliklerin varlık sebeplerini tehdit eden bir baskı aracına
dönüşüyorsa, burada ne demokrasiden ne de hukuk devletinden söz edilemez. Anayasa
mahkemesi bir kararında, "Kamu mal ve hizmetinin kullanılmasında kamu
yararı niteliğinin bulunması gerekir" diyerek, siyasal iktidarların
politika belirleme süreçlerinde hangi ilkeyle hareket etmesi gerektiğini
vurgulamaktadır. Dolayısıyla hukuk devletinde siyasal iktidar, kurumsal
yapıların işleyişini ve ilişkilerinin düzenlenmesini belirli ilkelerle
sürdürmek zorundadır. Bu zorunluluk siyasal iktidarın politika tercihi ile
açıklanamaz.
Bakanlıklar,
devlet tüzel kişiliğinin faaliyet alanlarına göre örgütlenmiş kuruluşlardır.
Yani bakanlıkların ayrı birer tüzel kişiliği yoktur. Hepsi devlet tüzel
kişiliğini temsil eder. Örneğin Sağlık Bakanlığı devlet tüzel kişiliğinin
altında faaliyetlerini sürdürür. Dolayısıyla bu bakanlığa bağlı bütün
kurumların da ayrı bir tüzel kişiliği bulunmamaktadır. Elbette bağlı kuruluş
dediğimiz yapılar bundan istisnadır. Ancak bir kamu hastanesi devlet tüzel
kişiliği altında kamu hizmeti sunmaktadır. Dolayısıyla burada çalışanlar bir
anlamda devlet tüzel kişiliğinin kılcal damarlarındaki temsilcilerdir. Yukarıda
ısrarla vurguladığımız üzere, özel kişilerin devlet tüzel kişiliği ile olan
ilişkileri, hukuk devletinde kurumsallaşmıştır. Bu kurumsallaşmanın ihlali,
devletin tüzel kişiliğine yapılan bir saldırıdır ve kanunlarla belirlenmiş
yaptırımlara tabidir. Son dönemde sıkça yaşanan "sağlık çalışanlarına
şiddet" sorunu bu açıdan ele alındığında, devlet tüzel kişiliği altında
faaliyet gösteren Sağlık Bakanlığının bu kurumsallaşmaya aykırı davranmak gibi
bir politika tercihi yoktur ve olamaz. Elbette kamu görevlisi suç işliyor
olabilir ama bunun karşılığı da kanunlarda belirlenen usullerle aranmalıdır.
Cemaatten cemiyete evrilmiş modern bir devlette kurumsallaşmış ilişkilerin hukuk
devleti ilkesi ile korunduğu bir yapı, toplumsal barışın ve huzurun
anahtarıdır. Bunun dışında çıkış yolu aramak -Yüce önderimiz Atatürk'ün
ifadesiyle- gaflettir, delalettir.
Sevgilerimle...
Dr. Özkan LEBLEBİCİ
Kamu Yönetimi ve Siyaset Bilimi
"Cemaatten cemiyete evrilmiş modern bir devlette kurumsallaşmış ilişkilerin hukuk devleti ilkesi ile korunduğu bir yapı, toplumsal barışın ve huzurun anahtarıdır. Bunun dışında çıkış yolu aramak -Yüce önderimiz Atatürk'ün ifadesiyle- gaflettir, delalettir."
YanıtlaSilDeğerli görüşlerinize ve çıkarımlarınıza katılmamak mümkün değil. Bizimle paylaştığınız için teşekkürler hocam,kaleminize sağlık..