30 Temmuz 2021 Cuma

 

KAMU YARARI OLMAZSA

         Sevgili dostlar bugüne kadar çok çeşitli konularda yazılar yazdım. Sizlere olaylara kamu politikası, hukuk devleti ve demokrasi pencerelerinden bakabilmek için ipuçları vermeye çalıştım. Bugün bütün bu kavramların kesişim noktasında olan bir kavramı günümüzde yaşanan olaylar üzerinden ele almaya çalışacağım. Kavramımız "kamu yararı" olunca bir çok disiplinin ortak alanına girmiş oluyoruz. Kamu Yönetimi Sözlüğü (2008: 133) kamu yararını şöyle açıklıyor; "Kamu yönetiminin eylem ve işlemlerinde yöneldiği, toplumun bir kesiminin ya da tümünün yararını kollamaya dönük temel ve genel hedeftir. Kamu yönetimi, kamu yararı için vardır. Toplumsal çıkarla bireysel çıkar çatıştığında kamu yönetimi toplumsal çıkardan yanadır. Kamu yönetimi, kamu yararı için hukuk içinde hareket etmelidir". Elbette toplumun bir kesimine yönelmiş kamu yararının toplumun genel çıkarlarına aykırı olmaması esastır. Örneğin kadın ve çocuklara pozitif ayrımcılık, toplumun genel çıkarlarına zarar vermeyeceği için kamu yararına uygundur. Hukukun temeli de kamu yararıdır. Kanunların hazırlanması ve yürürlüğe girmesinde temel ilke kamu yararının korunmasıdır.

         Siyasal bir örgüt olarak devlet, kamu hizmeti üretmek için vardır. Devlet kamu hizmetini görevlileri aracılığıyla yerine getirir. Devletin başındaki Cumhurbaşkanından en alt düzeydeki kamu işçisi veya memura kadar herkes, kamu hizmeti sunmak için görevlidir. Kamu hizmetinin ise mutlaka kamu yararına dönük olması gerekmektedir. Kamu görevlisinin kamu kaynaklarını kullanarak yaptığı her faaliyette kamu yararının bulunması zorunluluktur. Bir cumhurbaşkanı da olsa, hiç kimse kamu yararını gözetmeyen bir faaliyet için kamunun mal ve parasını kullanamaz. Kamu hizmetinin hangi politikalar çerçevesinde sunulacağının belirlenmesi ise, devleti belirli bir süre yönetme görevini üstlenmiş olan hükümetin sorumluluğudur. Ancak hükümet kamu politikasını belirlerken, işin doğası gereği kamu politikası sürecinin her aşamasında kamu yararını gözetmek zorundadır. Bunlar elbette olması gerekenlerdir. Kamu görevlilerinin farklı çıkarlara yönelebilmesi gibi yolsuzluk ve usulsüzlük içeren uygulamalara dünyanın her yerinde rastlamak mümkündür. Hatta hükümetlerin bile sermayenin belirli alanlardaki çıkarlarını korumak adına kamu yararını göz ardı ederek kamu politikası üretmesi mümkün olabilmektedir. Ne yazık ki, çoğunlukla bunu denetleyecek etkili bir mekanizma olmadığından, ya da halk hükümetin faaliyetlerinden yeteri kadar bilgi sahibi olamadığından üretilen kamu politikasının eleştirisi siyaset alanı dışında herhangi bir yaptırıma imkan vermemektedir. Bu nedenle sağlıklı işleyen bir kamu politikası sürecinde, toplumun ilgili kesimlerinin, uzmanların, üniversitelerin söz sahibi olması, kamu yararının korunması adına gerekliliktir. Eğer süreç böyle işlemiyorsa, kamu politikasının kamu yararını gözetmediğini düşünmek mümkündür.  

         Toplumların yaşanan olaylar karşısında hassas olduğu dönemler vardır. Hassasiyetin en üst düzeye çıktığı dönemler kriz dönemleridir. Bir kriz neden çıkar? Süratle değişen bir duruma sistem cevap veremediği için çıkar. Bu bir afet ya da toplumsal olay olabilir. Devletin dinamik bir siyasal sistem olarak, her tür krizi öngörme, gerekli tedbirleri alma becerisinin var olduğu düşünülür. Toplumsal maliyeti öngörülemeyen krizlerin tamamen ortaya çıkmasını önlemek mümkün değilse de etkilerinin sınırlı kalmasını sağlamak adına hükümetlerin yapması gereken çok önemli faaliyetler ve görevler vardır. Öncelikle dinamik bir risk değerlendirme sistemi kurulmalıdır. Sürekli değişen risk algısı ve olası sonuçları dinamik bir şekilde değerlendirilmeli, buna göre alınması gereken tedbirler sürekli güncellenmelidir. Ancak afet yönetimi için ayrılan kamu kaynakları halkın kolaylıkla görebildiği sonuçlar üretmez. Bu nedenle de hükümetler böyle kriz durumları için kaynak ayırmak konusunda isteksizdir. Bunun yanında yaşanan olayın maliyeti beklenenden çok daha yüksek seviyelere ulaşırsa, hükümet hatalarının bedelini siyaseten ödemekle kalmaz, alması gereken konularda almadığı önlemler için yargı denetimine de uğrayabilir. Bu durum elbette hukukun etkin şekilde işlediği bir hukuk devletinde mümkün olabilir.

         Türkiye'nin bir çok noktasında kısa süre içerisinde eş zamanlı olarak başlayan orman yangını, mevcut sistemin bir anda cevap veremeyeceği büyüklükte bir afete dönüşmüştür. Oluşması yüzlerce yıl alan ormanlar, içindeki bütün yaşam formlarıyla birlikte iki gün içerisinde küle dönmüştür. Orman yangını riski taşıyan ülkelerin buna ilişkin yangın söndürme filolarının ve diğer araçlarının Türkiye'den belirgin şekilde fazla olması, onların olası riskleri daha iyi değerlendirdiğini ve buna uygun politikalar ürettiğini ortaya koymaktadır. Türkiye'de ise, kamu yararı gözetilmeden, siyasal bir intikam duygusuyla hareket edilerek Türk Hava Kurumu envanterinde bulunan araçlar işlevsiz bırakılmıştır. Kriz anında çok yüksek maliyetlerle kiralanan araçlar ise, afetin büyüklüğüne yetecek sayıda olamamıştır. Burada hem politika üretme, hem risk değerlendirme hem de kamu yararını gözetme anlamında ciddi sorunlar vardır. Bunun sonucu olarak da krizin etkilerinin azaltılabilmesi mümkün olmamıştır. Bir kriz ortamında profesyonel olarak işlemesi gereken iletişim süreci, ilgili Bakanın arada bir kameralar karşısına geçip, yeterli olmayan bilgilendirme çabası neticesinde sosyal medyada ve halk arasında bilgi kirliliğine ve tepkiler oluşmasına yol açmıştır. Oysa afet yönetimi süreci profesyonel olarak yönetilmesi gereken bir süreçtir. Kamu yararından uzaklaşan bir hükümetin himaye ettiğine inanılan ve hiç bir bilgi birikimi olmayan dini figürlerin sosyal medya üzerinden saçma sapan açıklamalar yapması, eğitimli ve üzgün halk kesiminde daha büyük tepkiler yaratmıştır. Bu tepkiler halk arasında düşünsel bölünmelere neden olarak toplumsal dayanışmayı zayıflatmaktadır. Kısaca bu yangın hükümet açısından çok başarısız bir sınav olmuştur. Yangın riskine karşı imar planlarının risk değerlendirmesine uygun olmaması, ekonomik kayıpların daha fazla olmasına neden olmuştur. Her orman yangının ardından yeniden ağaçlandırma yerine yeni rant alanları yaratılmasının da kamu yararı ile açıklanabilir bir yanı bulunmamaktadır. Kamu hizmeti sunarken kamu yararını gözetmeyen yönetici, her kim olursa olsun görevini yapmıyor ve bulunduğu makamı hak etmiyor demektir.

         Elbette olayın siyasi yönden değerlendirmesinin yapılması, ülkenin yaşamakta olduğu mülteci sorunu ile yaşanan afet arasında bağ kurulması, yangının bir terör eylemi olması olasılığı gibi her biri ayrı bir tartışma konusu olabilecek sorunları burada yaptığım analizin dışında tutuyorum. Benim burada yaptığım değerlendirmedeki temel amacım, kamu yararı gözetilmeden üretilen kamu politikasının ve buna bağlı olarak kamu kaynaklarının kullanımı yönünde yapılan tercihlerin yanlışlığının vurgulanmasıdır. Bilgi ve tecrübe gerektiren kadrolara yapılan liyakatsiz atamalar, devlete gerçek maliyetinin bir kaç katına mâlolan altyapı tesisleri, kamuya alınan ya da kiralanan gereksiz hava ve kara taşıtları, birkaç yerden maaş verilen kamu görevlileri için harcanan kamu kaynaklarının kamu yararı ile açıklanmasına imkan yoktur. Hele ki maliyeti nedeniyle yangın söndürme uçağı olmadığının açıklandığı bir tabloda, yaşananlar gerçekten can yakmaktadır. Elbette haklı olarak kaybedilen binlerce, on binlerce canın hesabının sorulmasını beklemek, temel bir vatandaşlık ve insanlık görevidir. Ama buna cevap verebilecek kimse var mı derseniz, yanan canlıların boğazımıza attığı düğüm bu soruyu yanıtsız bırakır.

          Sevgilerimle...

 

Dr. Özkan LEBLEBİCİ

Kamu Yönetimi ve Siyaset Bilimi

1 yorum:

  1. Aydın olmanın erdemi, duyarlılıktır. Teşekkürler dostum.

    YanıtlaSil