TÜRKİYE'DE SİYASET VE TERCİHLER ÜZERİNE DÜŞÜNCELER
Sevgili
dostlar, ülkemiz ekonomik olarak oldukça sıkıntılı bir dönemden geçiyor. Alım
gücünün düşüşü, ekonominin kısa zamanda toparlanma ihtimalini azaltırken, bu
ortamda bilim insanlarının uyarı ve hatırlatmaları, siyasetin labirentinde
yankılanarak yok oluyor. Yaşananları tek noktadan/tek noktaya bakarak
değerlendirmek bize gerçekliğin belki de bütün içerisinde çok da anlamlı
olmayan bir görüntüsünü vermekten daha uzağa gidemez. Bu nedenle olan biteni daha
geniş bir bakış açısıyla değerlendirmeye çalışmak, gerçeğe ulaşma yolculuğumuzu
daha anlamlı kılabilir. Fragmansal olarak baktığımızda, bugün yaşanan
olumsuzlukları siyasi iktidarla bağlantılandırmak mümkündür. Burada siyasi
iktidarın politika tercihleri ve kişiler bağlamında değerlendirilmesi farklı
siyasi görüşler açısından ele alınabilir. Bir üst boyutta siyasi iktidarın
içinde bulunduğu siyasi sistem değerlendirilebilir ve bu sistemin işleyişi
üzerine siyasi görüşlerden bağımsız daha tutarlı tartışma imkânı doğabilir. Siyasi
sistemle bağlantılı ve ondan daha önemli olan bir diğer boyut ise, halkın
siyasi tercihleri ve bunların oluşması üzerindeki etkenlerin sosyolojik,
psikolojik, ekonomik bir analizinin yapılmasıdır ki, bu konu siyasi boyutta
tartışılamayacak kadar teknik ve bilim insanlarının bilimsel verilerle
değerlendirmesi gereken bir alandır. Önceki yazılarımda sistem üzerine kapsamlı
olmasa da değerlendirmelerde bulundum. Bu konuda yapılacak kapsamlı bir
değerlendirmeyi daha sonra ele almak üzere bırakıp, siyasi tercihler üzerine
bir değerlendirme yapmak istiyorum.
Siyasi
tercihler üzerine yapılacak bir değerlendirmede, değerli bilim insanımız Ahmet
Taner Kışlalı'nın "Siyaset Bilimi" kitabını incelemeden yapılacak her
değerlendirme eksik kalacaktır. Kışlalı, kitabının yaklaşık olarak yarısını
(diğer siyaset bilimi kitaplarından farklı olarak) siyasi tercihlerin oluşumuna
etki eden unsurlara ayırmıştır. Bu tercihinin siyaset bilimi öğrencileri için
ne kadar doğru olduğunu, günümüzde yaşadıklarımızdan sonra bir kez daha
anlıyorum. Özellikle bireyin siyasi tercihlerinin oluşması konusundaki
"birey" bölümü altı çizilerek tekrar tekrar okunması gereken bir
bölüm. Günümüzün siyasi tartışmalarının bir çoğunun anlaşılması için gerekli
ipuçlarını bu bölümde bulmak mümkün.
Bireyin
siyasetle olan bağının kurulması ve gelişmesi konusunda öne çıkan kavram,
"siyasal toplumsallaşma" oluyor. Siyasal toplumsallaşma, "toplumsal-siyasal
çevre ile birey arasında yaşam boyu süren dolaylı ve doğrudan etkileşim sonucunda,
bireyin siyasal sistemle ilgili görüş, davranış, tutum ve değerlerinin
gelişmesi"[i] olarak
açıklanıyor. Genellikle aileden başlayan siyasal toplumsallaşma sonucunda
oluşan siyasi tutumlar kolay değişmeyen, bilgiden çok inanç temelli ve aidiyet
üzerinden yürüyen bir kavram olarak kendini gösteriyor. Ailenin etkisinin az
olduğu durumlarda çocuğun daha çok eğitim süreci içerisinde siyasi tutumunu
şekillendirdiğini söylemek mümkündür. Kısaca ifade etmek gerekirse, siyasi
tutumların şekillenmesinde çevrenin etkisi oldukça fazladır. Buna kişinin
değerler sisteminin oluşumunu da eklersek yanlış olmayacaktır.
Burada
Kışlalı'nın kitabını meraklılarına okumaları dileğiyle bırakıp değerler sistemi
üzerinde durmak istiyorum. Psikolojinin değerli ismi Doğan Cüceloğlu,
hastalıklı bir ortamda insanın sağlıklı kalabilmesinin çok zor, hatta imkansız
olduğunu anlatırdı. Buradan hareketle bir toplumdaki bütün kurumların ancak
toplumun sağlığı kadar sağlıklı olabileceğini düşünmek de mümkündür. Yani
sağlıklı bir bireyin hastalıklı bir toplumda sağlıklı kalabilmesi, toplumsal
yaşamda ilişkide olduğu/olmak zorunda kaldığı bireyler ve kurumlar açısından
bakıldığında mümkün görünmemektedir. Bireyin değerler sistemi ile toplumsal
yapı arasındaki uyumsuzluk, birey açısından iki alternatif doğurur; ya birey
kendi değerler sistemini esnetir ve topluma uyar, ya da kendisini toplumdan
soyutlar ve yalnızlaşır. Burada ahlak kavramı önem kazanır. Bireyin
değerlerinin toplumsallaşması önemlidir. Bu toplumsallaşma ilk olarak ailede
başlar.
Hegel,
bireysel ahlakın toplumsallaşmasını üç aşamada açıklar; aile, sivil toplum ve
devlet. Aile bireylerinin aile karşısında bağımsızlığının gelişmesi ile sivil
toplum ortaya çıkar. Her ne kadar Hegel burada devleti toplumsallaşmış ahlakın
en ileri aşaması olarak görse de, bu tarz bir idealizmin tartışmalı olduğunu söyleyebiliriz.
Burada asıl ifade etmek istediğim konu, ahlakın bireyin değerler sisteminden
toplumsal boyuta taşınmasında toplumla birey arasındaki etkileşimin dikkate
alınması gerekliliğidir. Bu etkileşim toplumsal düzeyde normlara dönüşme
potansiyeli taşıdığı için, birey kendi değerler sistemini sadece sınırlı bir
çevrede ve sınırlı bir süre muhafaza edebilir. Sonuçta birey ya kendi değerlerlini
toplumsal değerlere uydurmanın bir yolunu bulacaktır, ya da yalnızlaşacaktır. Ancak normlara dönüşen
toplumsal değerler bireye bu yalnızlığı da tamamen bağımsız yaşama şansı
vermez.
Değerler
sisteminden bahsederken, sistemin birbiriyle tutarlı ve bağlantı içerisinde
olan parçalardan oluşan bir bütün olduğunu hatırlamamız gerekir. Bireyin kendi
değerler sistemi içerisinde bu tutarlılık yoksa, toplumsal değerler sistemi
karşısında bireyin parçalanmasına tanık oluruz. Kendi çıkarları söz konusu
olduğunda değerlerin başkalaşmasını anakronik biçimde savunma çabasına giren
bireyler, siyasal sistemin hegemonyası karşısında kendi değerler setinin sadece
kendi çıkarlarını ilgilendiren kısmını savunabilir. Bu büyük bir kırılmadır. Siyasal
tercihlerde artık değerlerden ziyade, kişisel çıkarlar öne çıkar. Bu aynı zamanda
bireyin değerler sisteminin çöküşüdür. Değerler sistemi çöken birey, toplumsal
yapı içerisinde silikleşir ve artık bir birey olarak varlığının çok fazla önemi
kalmaz. Burada Şimdi konuyu biraz daha somutlaştırarak açıklamaya çalışalım.
Genel
olarak hemen herkes, toplumda haksız kazançlardan ve toprak rantından kaynaklı
haksız zenginleşmeden rahatsızdır. Ama bu kişilere bir ay içerisinde parasını
iki katına çıkaracak bir öneride bulunduğunuzda bunun ahlaki boyutunu
sorgulayıp, kendi değerleri ile çelişmemek adına bu öneriyi reddedecek çok az
kişi bulunabilir. Birey toplumda hayvansever bir kişi olarak tanınabilir ama
hayvanları ticari bir meta gibi pazarlamayı kendi değerleri açısından sorunlu
görmez. Örnekleri çoğaltmak mümkündür. Yani birey kendi çıkarları için
toplumsal faydayı görmezden gelebilir ve bunu savunmak için kendi değerlerini
yeniden tanımlama gayretine girişebilir. Elbette bireydeki bu ahlak erozyonu,
siyaset tarafından kolaylıkla maniple edilebilir. Diğer bir ifadeyle konuyu
sadece makarna, kömüre kendisini satmak olarak değerlendirmek, toplumsal
ahlakın çöküşünü hafife almakla eşdeğerdir.
Aileden
başlayarak bireyin siyasi tercihlerini etkileyen birçok unsur bulunmaktadır. Bu
unsurların hepsinin üzerinde toplumsal ahlak çok öne çıkmaktadır. Toplumsal
ahlakı maniple ederek iktidarının devamını düşünen bir siyasal iktidarın uzun
dönemde durumu iyileştirecek bir politika izlemesini beklemek, bir bataklıkta
çaresiz durumda karşı karşıya kaldığınız timsahın insafa gelmesini beklemekten
farksızdır. Sorunun çözümü, birinci aşamada siyasi ahlak yasası çıkararak
siyaset kurumunun öncelikle normlarla belirlenmiş ve sınırlanmış bir çevrede
hareket etmesini sağlamakla, ikinci ve daha uzun vadede eğitim politikaları
üzerinden toplumsal ahlakın iyileştirilmesiyle mümkün olabilir. Elbette bütün
bunların altyapısal politikalarla desteklenmesi gerekmektedir. Aslında bu
yazımda çok daha sert ve eleştirel bir yazı yazmak istiyordum. Ülke göz göre
göre bir kaosa doğru sürüklenirken, sorumluların eleştirisini en üst perdeden
haykırmak istiyordum. Sonra etrafıma baktım ve kendi kendime "masum
değiliz hiçbirimiz" dedim. Yani bu toplumun siyasi tercih sorunundan önce
çok büyük ölçüde ahlak sorunu var. Elbette ahlak sorunu derken her türlü
ahlaksızlığı hak görüp ahlakı uçkura indirgeyen ahlaksızlar açısından bunun
nasıl anlaşılacağı umurumda bile değil. Siz dünyayı parayla algıladıkça parayı
veren düdüğü çalacaktır...
Sevgilerimle...
Dr. Özkan LEBLEBİCİ
Kamu Yönetimi ve Siyaset Bilimi
ozkanleblebici@gmail.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder