AKTİF
VATANDAŞLIK ÜZERİNE DÜŞÜNCELER
Sevgili
dostlar önceki yazımda, sivil toplum düşüncesinin günümüzde kazandığı anlamı tanımlarken
"aktif vatandaşlık" kavramından bahsetmiştim. Bugün kamu politikası
bağlamında aktif vatandaşlığın ne ifade ettiği üzerine düşüncelerimi sizlerle
paylaşmak istiyorum. Ancak bunu yaparken, bazı önemli kavramları yeri geldikçe
tekrar ele almamız gerekecektir. "Neden aktif vatandaşlık gereklidir?"
sorusu bu yazımın temel sorusu olacaktır. Cevap ararken günümüzde etrafımızda olup
bitenlerle bağ kurmak, anlatımı güçlendirmek adına bir tercihtir. Bu nedenle
isimlerden ziyade olgular üzerinden konuşmak daha faydalı olacaktır diye
düşünüyorum.
Devlet
belirli bir toprak parçası üzerinde bir insan topluluğunun egemenlik temelinde
örgütlendiği siyasal bir örgüttür. Tarihte bilinen ilk devletle ilgili farklı
görüşler olsa da, M.Ö. 4000'lerde Sümerler, M.Ö.2334'te imparatorluk kuran
Akadlar ilk anılan isimler olmaktadır. Devletin ortaya çıkışında üretim
örgütlenmesinin karmaşıklaşması ve güvenlik gibi nedenler etkili olmuştur.
Ancak günümüze gelene kadar gerek toplumsal karmaşıklık düzeyinin artması,
gerek farklı coğrafyalarda yeni devletlerin ortaya çıkması nedeniyle devletin
işlevleri ve yapısı büyük değişime uğramıştır. Tarihsel gelişmesini bir kenara
bırakarak, devletin unsurlarından biri olan egemenliğin halka devredildiği
cumhuriyet kavramı üzerinden devam edelim.
"Demokrasi
cumhuriyetsiz olur ama cumhuriyet demokrasisiz olamaz" diye bir deyiş
vardır. Halkın kendisine ait olan egemenliği kullanabilmesinin yolu
demokrasiden geçmektedir. Ancak günümüzde üretim örgütlenmesi, sosyal yapı ve
coğrafi koşullar, halkın kendisine ait olan egemenliği doğrudan
kullanabilmesini kısıtlamakta ve zorlaştırmaktadır. Buradan hareketle, halk
kendisini temsil edecek temsilcileri seçerek egemenliğini kullanmaktadır. Halkın
bu seçimi toplumsal bir sözleşme çerçevesinde, egemenliğin doğrudan devrini
değil, sadece temsilini ifade etmektedir. Çünkü seçilen temsilciler,
egemenliğin tek temsilcisi değildir. Anayasamızdan yola çıkarak açıklamak
istersek 6'ncı maddede halka ait olan egemenliğin yetkili organlar eliyle
kullanılacağı belirtilmiş ve bu organlar yasama, yürütme, yargı olarak sıralanmıştır.
Parlamenter rejimlerde halk seçimle yasama organını seçer, yasama organı da
kendi içerisinden bir hükümet çıkararak yürütme organını belirler. Ancak
ülkemizde artık parlamenter sistem fiili olarak bulunmadığından, Anayasanın
6'ncı maddesi etkisiz kalmaktadır. Zira bu madde demokratik parlamenter sisteme
göre yazılmıştır. Daha kısa bir ifadeyle mevcut sistemde Anayasaya aykırı
olarak halk, egemenliğini bir kişiye devretmiş görünmektedir. En azından fiili
olarak durum böyledir.
Mevcut
sistemdeki bu çelişkileri bir kenara bırakıp temsili demokrasinin sorunlarına
bakabiliriz. Temsili demokrasinin, günümüzde geldiği noktada egemenliğin
temsilindeki sorunlar ve seçimler sonrasında halkın kendi egemenliği üzerinde
her hangi bir denetim imkânı olmaması nedenleriyle olumsuz sonuçlar verebildiği
görülmeye başlanmıştır. Elbette egemenliğin halk adına kullanılmasında yasama,
yürütme ve yargının birbirleri üzerinde denetim işlevleri bulunduğunu
söylemeliyiz ama bu durum, halkın demokratik seçimler dışında kontrol
işlevlerinin bulunmadığı gerçeğini değiştirmemektedir. Demokrasinin ilk
çağlardaki anlamının günümüzdeki kapsadığı kavram setine göre çok dar olduğunu
söyleyebiliriz. Dolayısıyla günümüzde demokrasi, vatandaşa seçimlerde oy verme
dışında sürekli olarak demokratik görev ve sorumluluklar yüklemektedir. Diğer
bir ifadeyle temsili demokrasi artık demokrasinin günümüzde taşıdığı anlam ve
önemi taşıyamamaktadır. Bunun yerine halkın seçimlerden sonra da yönetsel
süreçlerin içerisinde yer alabildiği katılımcı demokrasi kavramının dünyada
önem kazandığını görmekteyiz.
Katılımcı
demokrasinin önem kazanmasına bağlı olarak gündeme gelen en önemli kavram ise
"Aktif Vatandaşlık" kavramıdır. Buna göre artık vatandaş, siyasal
yapı karşısında edilgen olmaktan çıkmakta, her aşamada, yönetsel süreçler
hakkında görüşlerini ifade edebilmekte ve siyasal sistemden taleplerde bulunabilmektedir.
Bunun yansıması ise daha çok kamuoyu olarak kendini göstermektedir. Siyasal sistem
ise, kamuoyuna duyarsız kalma lüksüne sahip değildir. Çünkü vatandaşın
edilgenlikten çıkması ile birlikte, tarihsel olarak çeşitli filozoflar
tarafından ele alınmış olan "iyi yönetilmeyi isteme" hakkı bir
vatandaşlık hakkına dönüşmüştür. Medeni toplumlardaki kurumsallaşma düzeyinin
yüksekliği, vatandaşın bu hakkını tarihsel olarak daima geliştirme yönünde bir
etkide bulunmuştur. Artık gelişmiş demokratik toplumlarda yöneticiler
yönetilenlerden bağımsız, onları dışlayıcı kararlar alamamaktadır. Peki bunu
sağlayan mekanizma nedir?
Aktif
vatandaşlık, her vatandaşa öncelikle devlet karşısında hak ve ödevleri
konusunda bilgi sahibi olma sorumluluğunu yüklemektedir. Toplumsal sözleşme
metni olarak ele alabileceğimiz anayasalar, tarihsel olarak egemen gücün
sınırlandırılması fikrinden doğup gelişmiştir. Egemenliğin tek kişiden alınıp
halka verildiği cumhuriyetler ile birlikte toplumsal sözleşme anlayışı yerini
bulmuştur. Yani cumhuriyetlerde anaysalar halk egemenliğinin güvencesidir. Anayasaların
düzenlediği hak ve özgürlüklerin kağıt üzerinde kalmaması ise, vatandaşların
asgari düzeyde de olsa, bu metinde yer alan düzenlemeler hakkında bilgi sahibi
olması gerekmektedir. Bunun bir sonraki aşaması, aktif vatandaşın örgütlü bir
yapı içerisinde siyasal yapıya karşı haklarını ve çıkarlarını savunması
olmaktadır. Dolayısıyla siyasal gücün karşısında sorumluluklarının ve
haklarının bilincinde örgütlü bir sivil toplum, demokrasinin en önemli güvencesidir.
Günümüzde gelişen teknoloji ile birlikte aktif
vatandaşlık kavramı da gelişme göstermektedir. E-demokrasi kavramı vatandaşın
birçok kamu politikası sürecine aktif olarak katılımına imkan vermektedir. İngiltere
ve Fransa gibi ülkelerde yerel halkın sınırlı da olsa kararlara katılabildiği
ağlar oluşturulmaktadır. Ancak "bu bir doğrudan demokrasi uygulamasının
karmaşık modern toplumdaki yansıması olabilir mi" sorusuna şu an için
yanıt vermek güçtür. Mevcut durumda söz konusu katılımı sağlayan mekanizma,
meşruiyetini sivil toplum örgütlerinin etkinliği üzerinden sağlamaktadır.
Örgütlü
sivil toplumun kararlara katılım mekanizmalarında yer alması, kamuoyu
oluşturması, görüş bildirmesi olgun bir demokratik anlayışla etkili olabilir. "Her
şeyi biz biliriz", "bizim gibi düşünmeyen bizden değildir" gibi
düşüncelerle sivil toplumu parçalamak ve baskı altına almak, politik toplumun
başındaki siyasal iktidara belki seçim kazandırabilir ama devletin
zayıflatılması sonucunu doğurur. Zayıflayan devletin kamu hizmeti sunmadaki
etkinliği azalır. Burada kamu hizmetinden devletin varlık sebebi olan bütün
hizmetleri kastettiğimiz bilinmelidir. Örneğin bir devletin güvenlik hizmeti
geniş anlamda ele alındığında iç ve dış politikada ülkenin saygınlığının geliştirilmesinin
de bir kamu hizmeti olduğu aşikârdır. Bu nedenle örgütlü sivil toplumu baskı
altına alan bir uygulamada kamu yararı bulunması mümkün değildir. Sivil toplum
örgütleri üzerinde devletin gücünü kullanarak "bizim istediğimiz kadar
sivilsiniz" anlamına gelecek bir baskı oluşturmak, toplumda farklı fikir
ve seslerin kısılması anlamına gelir ki, buradan doğru, başarılı bir kamu
politikası üretmek imkansızdır.
Örgütlü
sivil toplumun başarısı ise aktif vatandaşlık bilinciyle hareket eden
vatandaşların etkinliğinden kaynaklanır. Bir vatandaşın, uluslararası bir alanda
ülkenin saygınlığının günden güne eridiğini görmesine, içerde hak ve
özgürlüklerin baskılandığını hissetmesine rağmen sorunu farklı düşünen ve konuşanlarda
araması, aktif vatandaşlıktan tamamen uzak bir düşüncedir. Aslında sorun tam da
kendisidir. Eleştirdiği sorunların sebebi olduğunu bilmez ve örgütlü toplum
kelimesini duyunca irkilir. Oysa aktif vatandaşların katılımıyla oluşan örgütlü
sivil toplum, katılımcı demokrasinin gereği olarak politik toplumu denetleme
görevini yerine getirebilecek en etkili yapıdır. Haklarınızın yendiğini ve
elinizden hiçbir şey gelmediğini düşünüyorsanız, düşüncelerinize uygun bir
sivil toplum örgütünde demokratik mücadelenizi vermeye başlayabilirsiniz.
Ödediğiniz vergilerin nerelere harcandığını sorgulayabilirsiniz. Aktif vatandaş
olmak sorumlu vatandaş olmaktır. Sorumsuz bir insanın ne kendine ne etrafına ne
de topluma hiçbir faydası yoktur. Bu kişiler sadece kendi basit hazları için bütün
bir toplumun bekasını tehlikeye attıklarının farkında bile değildirler. Oysa
insanlık tarihi hep mücadele edenlerin hikayeleriyle doludur...
Sevgilerimle...
Dr. Özkan LEBLEBİCİ
Kamu Yönetimi ve Siyaset Bilimi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder