25 Nisan 2021 Pazar

 

AKTİF VATANDAŞLIK ÜZERİNE DÜŞÜNCELER

         Sevgili dostlar önceki yazımda, sivil toplum düşüncesinin günümüzde kazandığı anlamı tanımlarken "aktif vatandaşlık" kavramından bahsetmiştim. Bugün kamu politikası bağlamında aktif vatandaşlığın ne ifade ettiği üzerine düşüncelerimi sizlerle paylaşmak istiyorum. Ancak bunu yaparken, bazı önemli kavramları yeri geldikçe tekrar ele almamız gerekecektir. "Neden aktif vatandaşlık gereklidir?" sorusu bu yazımın temel sorusu olacaktır. Cevap ararken günümüzde etrafımızda olup bitenlerle bağ kurmak, anlatımı güçlendirmek adına bir tercihtir. Bu nedenle isimlerden ziyade olgular üzerinden konuşmak daha faydalı olacaktır diye düşünüyorum.

         Devlet belirli bir toprak parçası üzerinde bir insan topluluğunun egemenlik temelinde örgütlendiği siyasal bir örgüttür. Tarihte bilinen ilk devletle ilgili farklı görüşler olsa da, M.Ö. 4000'lerde Sümerler, M.Ö.2334'te imparatorluk kuran Akadlar ilk anılan isimler olmaktadır. Devletin ortaya çıkışında üretim örgütlenmesinin karmaşıklaşması ve güvenlik gibi nedenler etkili olmuştur. Ancak günümüze gelene kadar gerek toplumsal karmaşıklık düzeyinin artması, gerek farklı coğrafyalarda yeni devletlerin ortaya çıkması nedeniyle devletin işlevleri ve yapısı büyük değişime uğramıştır. Tarihsel gelişmesini bir kenara bırakarak, devletin unsurlarından biri olan egemenliğin halka devredildiği cumhuriyet kavramı üzerinden devam edelim.

         "Demokrasi cumhuriyetsiz olur ama cumhuriyet demokrasisiz olamaz" diye bir deyiş vardır. Halkın kendisine ait olan egemenliği kullanabilmesinin yolu demokrasiden geçmektedir. Ancak günümüzde üretim örgütlenmesi, sosyal yapı ve coğrafi koşullar, halkın kendisine ait olan egemenliği doğrudan kullanabilmesini kısıtlamakta ve zorlaştırmaktadır. Buradan hareketle, halk kendisini temsil edecek temsilcileri seçerek egemenliğini kullanmaktadır. Halkın bu seçimi toplumsal bir sözleşme çerçevesinde, egemenliğin doğrudan devrini değil, sadece temsilini ifade etmektedir. Çünkü seçilen temsilciler, egemenliğin tek temsilcisi değildir. Anayasamızdan yola çıkarak açıklamak istersek 6'ncı maddede halka ait olan egemenliğin yetkili organlar eliyle kullanılacağı belirtilmiş ve bu organlar yasama, yürütme, yargı olarak sıralanmıştır. Parlamenter rejimlerde halk seçimle yasama organını seçer, yasama organı da kendi içerisinden bir hükümet çıkararak yürütme organını belirler. Ancak ülkemizde artık parlamenter sistem fiili olarak bulunmadığından, Anayasanın 6'ncı maddesi etkisiz kalmaktadır. Zira bu madde demokratik parlamenter sisteme göre yazılmıştır. Daha kısa bir ifadeyle mevcut sistemde Anayasaya aykırı olarak halk, egemenliğini bir kişiye devretmiş görünmektedir. En azından fiili olarak durum böyledir.

         Mevcut sistemdeki bu çelişkileri bir kenara bırakıp temsili demokrasinin sorunlarına bakabiliriz. Temsili demokrasinin, günümüzde geldiği noktada egemenliğin temsilindeki sorunlar ve seçimler sonrasında halkın kendi egemenliği üzerinde her hangi bir denetim imkânı olmaması nedenleriyle olumsuz sonuçlar verebildiği görülmeye başlanmıştır. Elbette egemenliğin halk adına kullanılmasında yasama, yürütme ve yargının birbirleri üzerinde denetim işlevleri bulunduğunu söylemeliyiz ama bu durum, halkın demokratik seçimler dışında kontrol işlevlerinin bulunmadığı gerçeğini değiştirmemektedir. Demokrasinin ilk çağlardaki anlamının günümüzdeki kapsadığı kavram setine göre çok dar olduğunu söyleyebiliriz. Dolayısıyla günümüzde demokrasi, vatandaşa seçimlerde oy verme dışında sürekli olarak demokratik görev ve sorumluluklar yüklemektedir. Diğer bir ifadeyle temsili demokrasi artık demokrasinin günümüzde taşıdığı anlam ve önemi taşıyamamaktadır. Bunun yerine halkın seçimlerden sonra da yönetsel süreçlerin içerisinde yer alabildiği katılımcı demokrasi kavramının dünyada önem kazandığını görmekteyiz.

         Katılımcı demokrasinin önem kazanmasına bağlı olarak gündeme gelen en önemli kavram ise "Aktif Vatandaşlık" kavramıdır. Buna göre artık vatandaş, siyasal yapı karşısında edilgen olmaktan çıkmakta, her aşamada, yönetsel süreçler hakkında görüşlerini ifade edebilmekte ve siyasal sistemden taleplerde bulunabilmektedir. Bunun yansıması ise daha çok kamuoyu olarak kendini göstermektedir. Siyasal sistem ise, kamuoyuna duyarsız kalma lüksüne sahip değildir. Çünkü vatandaşın edilgenlikten çıkması ile birlikte, tarihsel olarak çeşitli filozoflar tarafından ele alınmış olan "iyi yönetilmeyi isteme" hakkı bir vatandaşlık hakkına dönüşmüştür. Medeni toplumlardaki kurumsallaşma düzeyinin yüksekliği, vatandaşın bu hakkını tarihsel olarak daima geliştirme yönünde bir etkide bulunmuştur. Artık gelişmiş demokratik toplumlarda yöneticiler yönetilenlerden bağımsız, onları dışlayıcı kararlar alamamaktadır. Peki bunu sağlayan mekanizma nedir?  

         Aktif vatandaşlık, her vatandaşa öncelikle devlet karşısında hak ve ödevleri konusunda bilgi sahibi olma sorumluluğunu yüklemektedir. Toplumsal sözleşme metni olarak ele alabileceğimiz anayasalar, tarihsel olarak egemen gücün sınırlandırılması fikrinden doğup gelişmiştir. Egemenliğin tek kişiden alınıp halka verildiği cumhuriyetler ile birlikte toplumsal sözleşme anlayışı yerini bulmuştur. Yani cumhuriyetlerde anaysalar halk egemenliğinin güvencesidir. Anayasaların düzenlediği hak ve özgürlüklerin kağıt üzerinde kalmaması ise, vatandaşların asgari düzeyde de olsa, bu metinde yer alan düzenlemeler hakkında bilgi sahibi olması gerekmektedir. Bunun bir sonraki aşaması, aktif vatandaşın örgütlü bir yapı içerisinde siyasal yapıya karşı haklarını ve çıkarlarını savunması olmaktadır. Dolayısıyla siyasal gücün karşısında sorumluluklarının ve haklarının bilincinde örgütlü bir sivil toplum, demokrasinin en önemli güvencesidir.

          Günümüzde gelişen teknoloji ile birlikte aktif vatandaşlık kavramı da gelişme göstermektedir. E-demokrasi kavramı vatandaşın birçok kamu politikası sürecine aktif olarak katılımına imkan vermektedir. İngiltere ve Fransa gibi ülkelerde yerel halkın sınırlı da olsa kararlara katılabildiği ağlar oluşturulmaktadır. Ancak "bu bir doğrudan demokrasi uygulamasının karmaşık modern toplumdaki yansıması olabilir mi" sorusuna şu an için yanıt vermek güçtür. Mevcut durumda söz konusu katılımı sağlayan mekanizma, meşruiyetini sivil toplum örgütlerinin etkinliği üzerinden sağlamaktadır.

         Örgütlü sivil toplumun kararlara katılım mekanizmalarında yer alması, kamuoyu oluşturması, görüş bildirmesi olgun bir demokratik anlayışla etkili olabilir. "Her şeyi biz biliriz", "bizim gibi düşünmeyen bizden değildir" gibi düşüncelerle sivil toplumu parçalamak ve baskı altına almak, politik toplumun başındaki siyasal iktidara belki seçim kazandırabilir ama devletin zayıflatılması sonucunu doğurur. Zayıflayan devletin kamu hizmeti sunmadaki etkinliği azalır. Burada kamu hizmetinden devletin varlık sebebi olan bütün hizmetleri kastettiğimiz bilinmelidir. Örneğin bir devletin güvenlik hizmeti geniş anlamda ele alındığında iç ve dış politikada ülkenin saygınlığının geliştirilmesinin de bir kamu hizmeti olduğu aşikârdır. Bu nedenle örgütlü sivil toplumu baskı altına alan bir uygulamada kamu yararı bulunması mümkün değildir. Sivil toplum örgütleri üzerinde devletin gücünü kullanarak "bizim istediğimiz kadar sivilsiniz" anlamına gelecek bir baskı oluşturmak, toplumda farklı fikir ve seslerin kısılması anlamına gelir ki, buradan doğru, başarılı bir kamu politikası üretmek imkansızdır.

         Örgütlü sivil toplumun başarısı ise aktif vatandaşlık bilinciyle hareket eden vatandaşların etkinliğinden kaynaklanır. Bir vatandaşın, uluslararası bir alanda ülkenin saygınlığının günden güne eridiğini görmesine, içerde hak ve özgürlüklerin baskılandığını hissetmesine rağmen sorunu farklı düşünen ve konuşanlarda araması, aktif vatandaşlıktan tamamen uzak bir düşüncedir. Aslında sorun tam da kendisidir. Eleştirdiği sorunların sebebi olduğunu bilmez ve örgütlü toplum kelimesini duyunca irkilir. Oysa aktif vatandaşların katılımıyla oluşan örgütlü sivil toplum, katılımcı demokrasinin gereği olarak politik toplumu denetleme görevini yerine getirebilecek en etkili yapıdır. Haklarınızın yendiğini ve elinizden hiçbir şey gelmediğini düşünüyorsanız, düşüncelerinize uygun bir sivil toplum örgütünde demokratik mücadelenizi vermeye başlayabilirsiniz. Ödediğiniz vergilerin nerelere harcandığını sorgulayabilirsiniz. Aktif vatandaş olmak sorumlu vatandaş olmaktır. Sorumsuz bir insanın ne kendine ne etrafına ne de topluma hiçbir faydası yoktur. Bu kişiler sadece kendi basit hazları için bütün bir toplumun bekasını tehlikeye attıklarının farkında bile değildirler. Oysa insanlık tarihi hep mücadele edenlerin hikayeleriyle doludur...

         Sevgilerimle...

 

Dr. Özkan LEBLEBİCİ

Kamu Yönetimi ve Siyaset Bilimi

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder