18 Mayıs 2019 Cumartesi

Oltadaki Balık

Teknoloji geliştikçe hayatımızı kolaylaştıran birçok ürün de piyasaya sürülmektedir. Ancak bu ürünler ihtiyaçtan doğmaktan ziyade ihtiyacı yaratarak pazar payı oluşturmaktadır. Yeni bir ürüne olan ihtiyacı ortaya çıkarmak ve bunu hissettirmek ise pazarlama faaliyetinin başarısına bağlıdır. Bu nedenle firmalar, reklam harcamaları için büyük bütçeler ayırırlar. Oysa reklam harcamalarının bu kadar büyük boyutta olmasının sebebini anlamak, hedef kitle olarak belirlenen insanlar açısından çok kolay olmamaktadır. Çünkü reklamların verilişinde asıl amaç, açıktan verilen mesajların ardına gizlenmiş durumdadır. Bu amaç ne olabilir ve reklamları firmalar açısından bu kadar vazgeçilmez kılmasının nedeni nedir? Bu sorulara yanıt aramaya çalışalım.
            Bizleri bir şey almaya iten temel neden, aldığımız şeye ihtiyaç hissetmemizdir. İhtiyaç hissi, kendimizi bir mal ya da hizmeti tüketirken hayal etmemizle birlikte doruğa ulaşır. Ama bu ihtiyacın gerçekten var olup olmadığını sorgulamayı başarabilen bilinçli tüketici sayısı çok azdır. Bu nedenle de çoğumuz aslında reklamlara karşı son derece savunmasız durumdayızdır. Reklamın bize bir ürün hakkında bilgi verdiğini sanırız. Oysa yeni ürünlerin reklamı yapılırken istenen, bizim o ürünü aldığımızda hayatımızın ne kadar ve ne şekilde kolaylaşacağını bilmemiz değildir. Sadece kendimizi o ürünü kullanırken hayal etmemiz istenmektedir. Hayaller her zaman gerçekten daha kusursuzdur. Hayal ettiğimizde yalıtılmış bir haz duygusuyla hayalimizi bütünleştiririz. Bu da bizi hayalini kurduğumuz her şeyin gerçekleşmesi durumunda aynı derecede mutlu edeceği fikrine götürür. Ancak gerçekleri yaşarken birçok farklı etken, hayal kurduğumuzda aldığımız tatmin duygusunun aynı düzeyde olmasını engeller.
            Bir ürünü aldığımız andan itibaren kurduğumuz hayallerle gerçekler arasındaki kaçınılmaz farklılaşma başlar. Biz bütün hayatımızı o kurduğumuz yalıtılmış hayal üzerinden anlamlandırırken, bir anda o hayalini kurduğumuz şeyin aslında hayatımızın ne kadar küçük bir bölümünü ilgilendirdiğini fark ederiz. Ama artık ürün alınmıştır ve sıra yeni hayallere gelmiştir. Bu döngü tekrar ettikçe insanlar sahip oldukları üzerine inşa edilmiş bir hayatı, adeta bir bağımlılık ilişkisi biçiminde yaşamaya başlarlar. Bu bağımlılık (dolaylı olarak da reklamlar), çoğu zaman özgürlüğümüzü kısıtlamakta, kararlarımızı etkilemekte ve bütün yaşamımızı biçimlendirmektedir.
            Reklamı insanların hayal dünyasını kurgulamak üzerine yapılan bir faaliyet olarak görmek mümkündür. İnsanların hayal dünyalarına/bilinçaltlarına ulaşabilmek için izlenen yolların ahlaki değerler açısından bir karşılığı olmasını beklemek gerçekçi değildir. Reklamlar insanları hayal kurmaya iter ve bu hayallerini gerçekleştirmeleri için kışkırtır. Bu nedenle birçoğumuzun evleri, kullandığımızda hayatımızın ne kadar kolay olacağını hayal ederek aldığımız ve nadiren kullandığımız ürünlerle doludur. Kapitalist sistem, hayalleri bir şekilde kurgulanan ve bu hayalleri gerçekleştirmek için borçlanmayı göze alan insanların bu zayıf yanı üzerinde yükselmektedir. Borç ilişkisiyle birlikte balık oltaya takılmış demektir. Yeni hayaller için oltanın ipi biraz gevşetilir ve balığın kendini özgür hissetmesi sağlanır. Ama balık yavaş yavaş yaşadığı ortamdan çekilmekte olduğunu fark ettiğinde artık geri dönüş yoktur.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder